top of page

10. Şiddetin sebebi psikiyatrik hastalıklar mı?

  • Yazarın fotoğrafı: Cenan Hepdurgun
    Cenan Hepdurgun
  • 5 Kas 2024
  • 7 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 30 Kas 2024

Bölümü Dinlemek İçin Bağlantılar:



Otomatik Oluşturulmuş Bölüm Metni:


Maslow'un ünlü ihtiyaçlar piramidinde nefes alma, yemek yeme, su içme gibi fizyolojik ihtiyaçların hemen üstünde güvende hissetmek yer alıyor. Maalesef son haftalarda hepimizin ama özellikle kadınların güvenlik hissini temelinden sarsacak şiddet hatta vahşet olaylarına tanık olduk. Hemen arkasından da katilin psikolojik sorunları olduğu, daha önce psikiyatrik tedavi gördüğü, hastanede yattığı falan gibi haberler çıktı.

 

Dünya Sağlık Örgütü'nün klasik sağlık tanımı taa 1948'de yapılmış ve hala kullanılıyor. Buna göre sağlık, yalnızca hastalık veya sakatlığın olmaması değil, fiziksel, zihinsel ve sosyal açıdan tam bir iyilik halinde olmak demek. Bu tanıma göre bizim ülkede kaç kişi bunu karşılıyor ve sağlıklı sayılıyor bu tartışılır ama kendisini ya da başkasını öldüren birinin zaten sağlıklı olmadığı açık.

 

Peki katilin bir psikiyatrik hastalığı olduğuna vurgu yapmak bize ne sağlar? Ya da şöyle sorayım, ne kazandırır ne kaybettirir? Ne Biliyoruz'a hoş geldiniz. Ben Cenan, psikiyatri uzmanıyım. Bu bölümde şiddet içeren suçlarla, psikiyatrik hastalıklar arasındaki ilişkiden ve medyada bu konunun işlenme şeklinin öneminden bahsedeceğiz.

 

Çoğu insan doğası gereği başka birinin kendisi yüzünden acı çekmesine rahatsız olur. Bu rahatsızlığı yaratan vicdanımızın hem doğuştan gelen hem sonradan gelişen birleşenleri var. Antisosyal kişilik bozukluğu olan, sosyopat ya da psikopat dediğimiz kişiler de bu vicdani mekanizma sağlıklı çalışmıyor.

 

Buradaki terimler birbiri yerine de kullanılabiliyor, arada bazı ufak farkları vurgulayan bazı ekoller de var. Ama bu farklar bu bölüm için önemli değil, o nedenle ben hepsini kapsayıcı sayılabilecek ve en çok kullanılan antisosyal terimini kullanacağım. Antisosyal, asosyal demek değil, toplum karşısı demek yani kurallara uymayan, suç işleyen, vicdansız kişiler için kullanıyoruz.

 

Dünyanın birçok yerinden bir sürü çalışmaya göre şiddet suçu işleyenlerin yarısından fazlası antisosyal ve antisosyal kişilik bozukluğunun bilinen etkili bir tedavisi yok. Yani bu kişileri alıp hastaneye yatırıp iyileştirebilme gibi bir imkan yok. Zaten bunların tedavi görmek gibi bir niyetleri de yok.

 

Genelde yakınlarının zorlamasıyla ya da adli bir olaya karıştılarsa denetimli serbestlik gibi yasal yollarla psikiyatriste gidebiliyorlar ama sonradan devam etmiyorlar. O yüzden bu kişilerin suç işlemesini önlemek için psikiyatrik değil, hukuki ve sosyal önlemler almak gerekiyor. Bu tüm dünyada böyle.

 

O yüzden önce psikiyatristlerin elinden çok da bir şeyin gelmediği antisosyalleri bir kenara ayıralım. Diğer tüm psikiyatrik tabloları bir arada aldığınızda şiddet suçlarındaki oranı yaklaşık %5. Yani toplumsal şiddetin gerçek sebebi olmaktan çok çok uzak.

 

Fakat bir katil için psikiyatrik tedavi görüyormuş, psikolojik sorunları varmış dersek bu çok kapsayıcı bir ifade oluyor. Şizofreni, bipolar bozukluk, depresyon, ansiyete bunların hepsini dahil etmiş oluyoruz. Tabii ki herkes katilin psikiyatrik hastalığı varmış deyince bunun gidip asansör fobisi, anoreksiya, nervoza gibi bir şey olmadığını biliyor.

 

Ama örneğin şizofreni ya da bipolar bozukluk olmadığını bilmiyor. Mesela geçen gün Fatih Altaylı kendi kanalında suçların azalması için şizofreni, bipolar bozukluk gibi hastaların, tehlikeli olanların ruh sağlığı hastanelerine kapatılması gerektiğinden söz ediyordu. Her ne kadar kendisi de en ağır olanları, işte tehlikeli olanları gibi ifadelerle herkesi kastetmediğini belirtse de bu sözler yine de bir damgalama etkisi yaratıyor.

 

Bu konuya biraz vakit ayırmak istiyorum. Birincisi, Altaylı'nın da söylediği gibi psikiyatrik hastalığı olan kişilerin çok çok büyük kısmının hastalığı o kadar da ağır değil. Hele ki tedavilerine düzenli devam ediyorlarsa.

 

Örneğin bipolar bozukluğu ele alalım, bu hastaların duygudurum dalgalanmaları var. Ama hepsinin yaşadığı dalgalanma aynı boyutta değil. Bipolar bozukluk, depresyon ve mani dönemlerinden oluşuyor.

 

Depresyon biliyorsunuz kişinin keyifsiz, mutsuz, isteksiz olduğu çökkün dönemler. Mani de onun tam tersi, enerjinin ve hareketliliğin çok yüksek olduğu dönemler. Mesela çok ağır bir mani tablosunda enerji artışı, çok konuşma, başlangıçta sürekli neşeli hissetme, her şeye gücüm yeter, ben çok önemli biriyim, ağayım, paşayım diye düşünme, sonradan aşırı sinirlik ve agresif davranışlar oluyor.

 

Uyku ile ilgili bölümde şunu anlatmıştım. Duygudurumunu dengede tutmak beyin için çok enerji gerektiren bir şey. Sağlıklı insan da uykusuz kaldığı zaman enerji azalıyor ve duygudurumunu dengede tutmak zorlaşıyor.

 

Bu ağır mani tablosundaki belirtilerin benzerlerini çok daha hafif düzeyde yaşıyor. Birçok kişi için uykusuz kalmak önce biraz öfori verir, neşeli, konuşkan hissedersiniz. Uykusuzluğun verdiği sinirlilik daha sonradan gelir.

 

Aynı mani gibi. Bunu küçük çocukların uykusuz kalınca huysuzluk yapmasında çok daha net görebiliyoruz. İşte sağlıklı insanda da olabilen bu duygudurum düzenleyememe, bipolar bozukluğu olan hastalarda daha belirgin ve birçok durumda basit tedavilerle bu kişiler hayatlarına gayet sağlıklı bir şekilde devam ediyorlar.

 

Oysa biz insanları psikolojik hastalığı varmış, bipoları varmış diye kategorize edersek, bu hafif düzeyde hastalığı olan kişilerin de yardım almasını zorlaştırmış oluyoruz. Nasıl zorlaşıyor? Hem bu kişiler yok canım bende öyle aşırılıklar olmuyor ki diye düşünüyorlar, hem de şüphelenseler bile damgalanmamak için doktora başvurmaya çok istekli olmuyorlar. O yüzden aynı bir tane tansiyon ilacı ile kontrol edilebilecek hipertansiyonun beyin kanamasına yol açması gibi, çok basit bir tedavi ile kontrol edilebilecek duygudurum dalgalanması çok daha dramatik sonuçlara yol açabiliyor.

 

Mesela hareketlilik dönemlerinde olmayacak bir işe kalkışıp ya da aşırı alışveriş yapıp maddi zarara uğrayabiliyorlar. Ya da cinsel istek artışı ve kendini denetlemenin zorlaşmasıyla sonradan pişman olacakları bazı kararlar verebiliyorlar. Sadece bipolar bozukluk için değil, çoğu tablo için böyle.

 

Mesela 8. bölümde dikkat eksikliğini konuşmuştuk, toplumdaki sıklığı yaklaşık %10-15 düzeyinde. Tanı alanlar bu sayının o kadar altında ki, bunların bazıları dikkat eksikliği olduğundan haberdar olsa belki okulu işi yarıda kalmayacak, boşanmayacak, kumarda para kaybetmeyecek, trafik kazası geçirmeyecek, alkol ya da madde kullanmayacak vs. Şizofreni için de benzer şekilde.

 

Bu hastalar bir suçun faili olmalarından çok daha sık kurbanı olma eğilimindeler. Sadece şiddet de değil, bu kişilerin hem kendi sağlık sorunlarını anlamaları, hem ifade etme güçlükleri, hem sosyal izolasyonları nedeniyle sağlık hizmetleri gibi en temel insani haklardan daha az yararlanıyorlar. Mesela şizofreni hastalarında ortalama yaşam bunlar gibi faktörlerin de etkisiyle maalesef genel topluma göre 10-20 yıl civarında daha kısa.

 

Yani psikiyatrik hastalıklar konusunda damgalayıcı bir dile dikkat etmemek birçok insanın tedaviden mahrum kalmasına yol açabiliyor ve bunun da dramatik sonuçları olabiliyor. Biz yine de toplam şiddet suçlarının %5'i de olsa majör depresyon, bipolar bozukluk, şizofreni gibi psikiyatrik hastalıklarla ilgili suçların azaltılması için neler yapılabilir onu konuşalım. Birincisi Türkiye'de psikiyatri yatağı çok yetersiz.

 

En son 2020 verisine ulaşabildim. 100.000 kişiye düşen psikiyatri yatağı sayısı bizim ülkemizde 12. OECD ülkelerinde ortalama 100.000 kişi de 68, yani bizdeki sayının 5-6 katı daha fazla.

 

Belçika'da 135, Japonya'da 261, yani bize göre 20 kattan da fazla. O yüzden psikiyatristler olarak biz kısıtlı kaynaklarla mümkün olduğunca çok hastaya yardımcı olmaya çalışıyoruz. Hastaların yatış gerektiren belirtileri kontrol edildiği zaman hızla taburcu etmemiz gerekiyor ki dışarıda bekleyen başka hastaları alıp onlara yardımcı olabilelim.

 

O nedenle bu hastaların taburculuk sonrası sağlık hizmetlerine erişmeleri de çok önemli. Bu da daha çok ekonomik ve sosyal politikalarla ilgili. Kendine veya çevresine zarar verme riski olabilecek ağır hastalar için bile aslında düzenli tedaviye devam etmeleri durumunda çoğu zaman bu risk ortadan kalkıyor.

 

Yani tedavi aldıklarında çok daha iyiler. Diyelim ki bir hasta bir şekilde ya acil serviste ya adli bir süreçte psikiyatristle buluştu, yerde bulundu, hasta yatırıldı, tedavisi düzenlendi, iyi oldu, taburcu oldu. Daha sonradan bu hastaların takibinin nasıl sürdürüleceği ile ilgili oturmuş bir sistem yok.

 

Biz bildirim yapıyoruz işte bu kişiler şu anda iyi ama tedavisiz kalırsa tehlike arz edebilir, tedaviye devam edip etmediklerinin zorunlu olarak takibi gerekir diye. Yani gerekirse kolluk kuvvetleriyle hastanın belli aralıklarla hastaneye getirilmesini istiyoruz. Ama düzenlemeler ve kaynaklar maalesef tüm bu hastaları takip edebilmek için yeterli değil.

 

İkinci bir konu ki bu da çok önemli, Türkiye'de bir ruh sağlığı yasası yok. Psikiyatri hastalarının hem haklarının korunması hem de gerekirse gerçekten riskli durumlarda özgürlüklerinin geçici süre kısıtlanması için böyle bir yasaya ihtiyaç var. Mevcut durumda farklı yasalar altında çeşitli düzenlemeler var ama kapsamlı bir ruh sağlığı yasası oluşturacak nitelikte değil.

 

Bir kişi kendisi istemiyorsa doktor hangi koşullarda onu zorla hastaneye yatırabilir? Eğer hem kendisi hem ailesi taburcu olmasını istiyorsa onlara rağmen kişiyi zorla hastanede tutabilir mi? gibi konuları düzenleyen kapsamlı bir yasa gerekiyor. Tüm bunlara rağmen şiddet suçlarında psikiyatrik bozuklukların oranının %5 olduğunu tekrar hatırlatıyorum. O zaman sorunun gerçek kaynağı ile ilgili neler yapılabilir ona bakalım.

 

Şiddet suçlarının en büyük öngörücüleri aslında bildiğimiz şeyler. Mesela erkek ve genç olmak, 10 yaşından önce suça karışmış olmak, geçmişte fiziksel şiddet uygulamış olmak, yoksulluk, işsizlik, düşük eğitim düzeyi, aile içi şiddete uğramış olmak, dezavantajlı bölgelerde yaşamak, antisosyal kişilik bozukluğunun olması ve madde kullanmak. O zaman bu suçların azalmasına nelerin faydası olur? Örneğin gençler için eğitim ve iş olanaklarının arttırılması, toplumsal ayrımcılığın ve toplumsal şiddet kültürünün ele alınması, aile içi şiddetin önlenmesi, madde bağımlılığı ve öfke kontrol sorunları olanların psikiyatrik tedavi ve takibine yönelik hukuki ve sosyal düzenlemelerin yapılması gibi şeylerin faydası olur.

 

Bir de biliyorsunuz suçların artmasıyla çok ilişkilendirilen bir başka faktör var. Ceza ve afları. Bununla ilgili çalışmalar da var.

 

Yani afların genel toplumdaki suç düzeyini nasıl etkilediğini inceleyen araştırmalar. 2006 yılında İtalya'da bir af çıkmış ve burada yaklaşık %40 oranında cezaevleri boşaltılmış. Bu afta dışarı çıkanların tekrar suç işlemeleri halinde önceden affedilen cezaları da yeni cezanın üstüne ekleniyor.

 

Ve salınan bir mahkumun ceza borcu yüksekse tekrar suç işleme olasılığının düştüğü görülüyor. Hatta şöyle bir veri de var. Diyelim ki iki mahkum hapisten çıktı, benzer ortamda yaşıyorlar.

 

Sadece kendi ceza borcu değil, arkadaşının ceza borcunun fazla olması da kişinin suç işleme olasılığını düşürüyor. O nedenle şunu söyleyebiliriz. Afla salıverilen bir kişinin tekrar suç işlememesi için iki faktör önemli.

 

Bir, tekrar içeri girmemem lazım korkusu. İki, legal yollardan yaşamını sürdürebileceği bir ortamın varlığı. Zaten yoksulluk ve işsizliğin fazla olduğu bir ortamda bir de hapisten çıkmış olmak iş bulmayı iyice zorlaştırıyor.

 

Zaten ekonomik koşulların zorlu olduğu, içeri girme korkusun olmadığı ya nasıl olsa yine çıkarım düşüncesinin olduğu ortamlarda aftan sonra suçlar daha da artıyor. Mesela ekonominin çok iyi olmadığı herhangi bir ülkede şöyle bir mahkum ele alalım. Beş sene önce hapse girmiş ve afla çıkmış.

 

Zaten bu adam eski koşullarında bile bir şekilde suç işlemiş. Şimdi bir de hapisten çıkmış biri olduğu için iş bulması, hayatını düzene sokması daha da zor. O yüzden tekrar suç işlemesi için maalesef şartlar çok uygun.

 

O halde tüm bu durumu şöyle özetleyebiliriz. Şiddet içerikli suçları işleyen kişilerin büyük çoğunluğunda şizofreni ya da bipolar bozukluk gibi psikiyatrik hastalıklar değil, antisosyal kişilik bozukluğu gibi etkili tedavisi olmayan durumlar rol oynar. Bu suçlarda failin psikolojik sorunları var diye aşırı vurgu yapmak, hem konuyla hiç alakası olmayan bazı hastalar için damgalanmaya yol açar, bunların tedavisini baltalar, hem de sorunun gerçek kaynağını saplamaktan bizi uzaklaştırır.

 

Şiddet suçlarının önlenmesi için alınması gereken önlemler, psikiyatrik değil, hukuki, sosyal ve ekonomik önlemlerdir. Şiddetin hiçbir türüyle karşılaşmamanız dileğiyle. Sonraki bölümde görüşmek üzere

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page