top of page

2. Kişilik ne kadar genetik?

Bölümü Dinlemek İçin Bağlantılar:



Otomatik Oluşturulmuş Bölüm Metni:


Eşimin hamileliğinde oğlumuzun ilk hareketlerini hissetmenin heyecanından sonra tuhaf bir şey fark ettik. Günün ya da gecenin herhangi bir saatinde kontrol ettiğimizde sürekli bir hareket halindeydi. ''Bu bebek hiç uyumuyor herhalde'' diyordum.

 

Normalde anne karnındaki bebeğin günün büyük çoğunluğunu uykuda geçirmesi beklenir. Ama hareket ediyor olması uyumadığı anlamına gelmiyormuş. Uykuda da hareket edebiliyorlarmış.

 

Ben de o zaman öğrendim. Daha sonra oğlumuz doğdu ve gördük ki evet, uyumuyormuş. Gazı mı var, acıktı mı, sıcak mı geldi, klimayı açıyoruz soğuk mu geldi, gündüz çok uyuttuk da o yüzden mi uyumuyor ya da uyku uykunun mayasıdır diye bir söz varmış.

 

Acaba gündüz az mı uyutuyoruz? Her şeyi denedik. İki buçuk yaşına doğru oğlumu zorlamaya başladı. Geniz etinin büyük olduğunu, o nedenle gece rahat nefes alamadığını anladık.

 

Birkaç doktorun önerisinden sonra ameliyat olmasına karar verildi. Ameliyat oldu, çocuk yine uyumuyor. En sonunda şunu anladık.

 

Demek ki bizim çocuk uyumuyor. Merhaba, Ne Biliyoruz'un ikinci bölümüne hoş geldiniz. Önceki bölümde ilk 2-3 yaşta annemizle olan ilişkimizin bilinç dışımızı ve kişiliğimizi şekillendirdiğini, bununla birlikte doğuştan boş bir levha olmadığımızı, genetik özelliklerimiz gibi biyolojik faktörlerinde çok önemli olduğunu konuşmuştuk.

 

Bu bölümde doğuştan, hatta daha doğmadan var olan kişilik özelliklerimize, mizacımıza bakacağız. Kişilik iki kısmı ayrılır, mizaç ve karakter. Mizaç doğuştan gelir ve fazla değişmez, karakterse deneyimlerle şekillenen kısımdır.

 

Mizaçla aynı anlamda huy ve tabiat isimleri de kullanılıyor. Yani Teoman'ın ''Ne yapayım tabiatım böyle'' şarkısında terim yerinde ve doğru kullanılmış. Aynı albümdeki ''Serseri doğdum, serseri öleceğim'' de tabiatla ilgili.

 

''Huylu huyundan vazgeçmez, can çıkmadıkça huy çıkmaz'' gibi sözler de aynı. Tabiat yani mizaç doğuştan geliyor ve görece sabit. Buradaki görece sözü önemli, çünkü tek yumurta ikizlerinde dahi mizaç farklılaşabiliyor, özellikle stresli yaşam olaylarıyla.

 

Mizaç Türk sanat müziğindeki makamlar gibidir. Her makamın kendine özgü bir duygusu vardır. Farklı notalarla sayısız beste yapabilirsiniz, ama hüzzam makamındaysanız o hüzün az ya da çok kendini hissettirir.

 

Mizaç sadece insana özgü de değil. Hayvanlarda, hatta süs balıklarında bile farklı mizaçlar tanımlanmış. Kedi veya köpekle yaşayanlar zaten mizaç farklılıklarını gözlemiştir.

 

Kimi daha hareketli, kimi miskin, kimi gözü kara ve kavgacı, kimi korkak olur. Kimi insan görünce gidip sırnaşır, kimi kaçar. Belli türlerde belli mizaç özellikleri daha fazla görülüyor.

 

Fransa'da hayvanlarda mizaçla ilgili ilginç bir araştırma yapılmış. Ülkenin güneyine İtalya'dan kurt akını olunca koyunları korumaları için bölgeye çok sayıda çoban köpeği getirilmiş. Bu köpeklerin koyunları yönlendirme gibi bir becerileri yok.

 

Sadece onlarla dolaşıp bir mevzu olursa devreye giriyorlar. Köpeklerin neler yaptığını gözlemek için kamera ve takip cihazları yerleştiriliyor. Ve anlaşılıyor ki köpekler sürüde mizaç özelliklerine göre pozisyon alıyorlar.

 

Korkak anksiyoz köpeklerin nerede durduğuyla, korkusuz ve kavgacı köpeklerin nerelerde gezdiği farklı. Ben araştırmayı okurken korkaklar içerlerde kaynamaya çalışır, kavgacılar da dışlarda gezinir gibi düşünmüştüm. Ama tam tersi oluyormuş.

 

Mantık şu, anksiyoz köpekler sürekli diken üstünde olduğundan çevreyi daha sık kolaçan ediyorlar ve yaklaşan bir tehlikeyi daha kolay fark edip havlıyorlar. O nedenle en dışlarda hep korkaklar var. Kavgacılar da hangi yönden tehlike alarmı gelirse o tarafa koşup daha kolay yetişmek için merkezde takılıyor.

 

Bu durum aslında gruplar halinde yaşayan hayvanların hayatta kalmasında birlikte hareket etmenin yarattığı avantaja da bir örnek. Mizaça göre pozisyon alma sayesinde evrimsel süreçte korkaklar da elenmemiş, kavgacılar da. Sadece grup içi organizasyon açısından değil, çevresel koşulların da farklı mizaçların avantaja haline gelmesinde etkisi var.

 

Mesela tehlikelerle dolu bir çevrede korkakların hayatta kalma şansı yüksekken, fazla tehlikenin olmadığı ama yiyeceği erişimin kısıtlı olduğu ortamlarda başkalarının hakkını gasp eden kavgacıların şansı yüksek. Peki insanlarda mizaç özellikleri neler? Bir psikoloji klasiği olarak aynı şeyi farklı farklı terimlerle ifade eden yaklaşımlar var. İsimler değişse de mizacı şekillendiren belli başlı birleşenler şunlar.

 

Birincisi, hareketli ya da durgun olma. İki, biyolojik ritim, yani uyku ve uyanıklık düzeni. Üç, dışa dönük olmak ya da içine kapanık olma.

 

Dört, değişime uyum sağlayabilme. Beş, uyaranlara tepki verme eşiği ve tepkinin şiddeti. Altı, duygu durumunun niteliği, yani bazı insanların durduk yerde neşeli olması, bazılarınınsa en güzel olaylarda bile mutlu olamaması.

 

Ve yedi, dikkati sürdürebilme becerisi. Çocukken oynadığımız The Sims oyununda bir karakter yaratırken huylarına puan veriyorduk. Hatta verdiğimiz puanlara göre oyunda kişinin burcunu belirliyordu.

 

Yalnız o oyunda elimizde toplam bir puan vardı ve farklı huylara paylaştırmak zorundaydık. Tüm huylarını kusursuz yapamıyorduk. Gerçek hayattaysa herkesin toplam puanı eşit değil ve daha fazla kombinasyon var.

 

Her bebek doğduğunda parmak izi gibi kendisine özgü bir mizac profiliyle geliyor. Hatta birden fazla doğum yapan anneler bazen çocuklarının daha anne karnındayken birbirinden farklı olduğunu söyleyebiliyorlar. Kişiliğin oyunlardaki gibi puan değeri şeklinde ifade edilmesinde en çok kullanılan anketlerden biri, Cloninger'ın mizac ve karakter envanteri.

 

İnternette karşımıza çıkan hangi şehirsiniz, hangi bitkisiniz tarzı anketlerin bilimsel olanı gibi düşünebilirsiniz. Size uyup uyumadığına göre doğru ya da yanlış şeklinde yanıt vereceğiniz 240 tane ifade var. Birkaç tanesini ve kendi yanıtlarımı söyleyeyim.

 

İşleri yaparken yeni yollar araştırmaktan hoşlanırım. Evet. Sahtekar olmak yalnızca yakalanırsanız sorun yaratır.

 

Hayır. Düşmanlarımın acı çektiğini hayal etmekten hoşlanırım. Hiç böyle düşünmedim.

 

Hayır. Birisi beni incitirse intikam almaktansa kibar davranmayı yeğlerim. Belli olmaz.

 

Bunlar gibi ifadelere doğru ya da yanlış demenize göre 7 farklı kişilik alanında profiliniz belirleniyor. Erişkinde mizacı puanlamak kolay. Ama bir bebek doğduğunda mükemmeliyetçi mi, intikamcı mı, sahtekar mı nereden bileceğiz? Bebeklerin gün işinde yaptığı 2-3 şey var zaten.

 

O yüzden mecburen aynı aristonun hayvanları havadakiler, karadakiler, sudakiler diye ayırması gibi kaba bir sınıflama yapabiliriz. Alandaki en meşhur isimlerden Chess ve Thomas şöyle demiş. Bebeklerin %65'ini 3 kategoriden birine sokabiliriz.

 

Tüm bebeklerin %40'ı kolay, %10'u zor, %15'i yavaş ısınan bebektir. Geri kalanlar da karma özellikler gösterir. Bazı açılardan kolay, bazı açılardan zordurlar.

 

Buna göre kolay bebeklerin uykusu düzenlidir. Keyifleri genelde yerindedir ve yeni durumlara kolay uyum sağlarlar. Zor bebeklerin ise uykuları çok düzensizdir.

 

Genelde huzursuzdurlar, yeni durumlara zor uyum sağlarlar. Sonuçta bebek mizacı ile birlikte doğdu ve macera başladı. Peki bundan sonra ne olacak? Kişiliğimizin nasıl gelişeceğini çevre nasıl etkileyecek? Bunu araştırmanın en iyi yolu doğumdan kısa süre sonra ayrılmış ve farklı ortamlarda büyümüş tek yumurta ikizlerini incelemektir.

 

Ama böyle çok fazla insan yok. O yüzden bu şekilde elde edilmiş çok fazla veri de yok. Bunun yerine doğduğu çevreyle büyüyen tek yumurta ve çift yumurta ikizlerini birbiriyle karşılaştırmak daha kolay.

 

Çünkü çift yumurta ikizleri genetik olarak iki kardeş kadar benzerler ama aynı anda doğar ve benzer koşullarda büyürler. Eğer tek yumurta ikizleri dış görünüşte olduğu gibi kişilik açısından da birbirine çok benziyor ama çift yumurta ikizleri sadece iki kardeş kadar benziyorsa bu durumda genetik daha önemli, aynı şekilde büyümek o kadar da önemli değil demektir. Bir başka tür çalışma da evlat edinme çalışmaları.

 

Evlat edinilmiş çocukların kişiliği daha çok biyolojik anne babaya benziyorsa bu da genetiğin önemini işaret eder. Bu şekilde yapılan bir sürü çalışma sonucunda şunu biliyoruz. Bazı kişilik özelliklerinde genetiğin, bazılarında çevrenin etkisi fazla.

 

Genetiğin baskın olduğu bazı özellikler şunlar. Fiziksel enerji ve hareketlik, duygusallık, dışa dönük olma, utangaçlık ve dikkati sürdürme. Yani az önce insanlarda mizaç özellikleri neler derken saydığımız şeyler.

 

Eğer anne babanız çok hareketli, kıpır kıpır, çok kolay muhabbet kuran ve dikkati dağınık insanlarsa sizi onlar büyütmese de onlar gibi olmanız muhtemel. Çevrenin daha belirleyici olduğu bazı özellikler de dürüstlük, fedakarlık, empati ve sorumluluk sahibi olma. Burada çevreden kasıt nasıl bir aile ortamında büyüdüğümüzden tutun, fiziksel hastalıklar, travmalar, ekonomik ve sosyal koşullar, okuldaki arkadaşlar, iş yaşamı, sevgililer, aldatılma, evlenme, boşanma, aklınıza gelebilecek her şey dahil.

 

Hatta anne karnındayken de çevresel faktörler etkili. Tek yumurta ikizlerinde anne karnında bebeğin pozisyonu, besin ve oksijen alabilmesi, hormonlara maruziyetler, doğarken kimin önce geldiği, işlerinden birinin doğum stresi yaşayıp yaşamadığı gibi etmenler henüz yeni doğmuşken bile farklı olmalarına yol açabiliyor. Yani genetik açısından baktığınızda bir çeşit ben tek siz hepiniz mücadelesi var.

 

Peki toparlamak için basit bir soruya yanıt arayalım. Bu milyarlarca faktör karşısında genetiğin kişiliğe etkisi yüzde kaçtır? Bu soruya farklı çalışmalarda %30'dan %60'a kadar değişen yanıtlar verilmiş. Bana sorarsanız en az %51.

 

Yukarıda sözünü ettiğim ikiz çalışmalarının en kapsamlılarından birini yöneten Robert Plumy'nin bir sözü bence çok iyi özetlemiş. DNA her şey demek değil ama diğer her şeyin toplamından daha etkili. Çünkü çevre zannettiğimiz şeylerin de bir kısmı aslında genetiğin etkisi.

 

Mesela kolay bebeğe anne babalık yapmak da kolay. Diyelim ki zor bir bebek doğdu. Gece uyumayacak, gündüz sürekli huzursuz olacak.

 

İstediği bir şey olmayınca hemen yaygara koparacak. Alışık olmadığı şeylere uyum göstermekte zorluk yaşayacak falan. Anne babanın işi hem çocuğun davranışları nedeniyle zor, hem gece dinlenmedikleri ve uykuya hasret oldukları için zor.

 

Yani çocuk anne babayı belli bir ebeveynlik türüne doğru zorluyor. Freud'un izindeki Melanie Klein buna ''yansıtmalı özdeşim'' demiş. Ama biliyorsunuz ben kendilerine dargınım, anlamayı ve anlatmayı zorlaştırdığı için dinamik terimlerini kullanmayı sevmiyorum.

 

Çocuğun anne babayı bir yöne itmesinin yanında bir de genetik özellikler ortak olduğu için çocukla anne babanın birbirini körüklemesi var. Mesela utangaç bir ebeveyn düşünün, çevreyle daha az etkileşim kuracağı için çocuk da daha az insanla tanışacak. E zaten genetik olarak da utangaç çocuk, sonuçta daha içe dönük olacak.

 

Ya da kaygılı bir ebeveynle büyüyen çocuk hayatı tehlikelerle dolu bir yer olarak tanıyacak gibi. Anne baba dışındaki sosyal çevre de çocuğun bireysel farklılıklarını daha da sivriltme eğilimindedir. Hep kötü taraftan örnek verdim, bu defa olumlu yönden konuşayım.

 

Neşeli mizacı olan, kolay ısınan, soyutlama ve problem çözme becerileri iyi olan bir çocuğun hem arkadaşları hem öğretmenleri tarafından kabul görme olasılığı daha yüksektir. Böyle çocukların yetenekli olduğu alanlar da daha kolay fark edilir. Bunlar daha çok övgü alırlar, bu övgüler onları motive eder ve o alana daha çok yönelmek isterler.

 

Böylece çok besleyici bir döngünün içine girilmiş olur. Bu bölümde tabiatımızın gücüne ve genetik kodumuzun bize çizdiği yola vurgu yaptık. O nedenle belki kulağa biraz kaderci gelmiş olabilir.

 

Ama Robert Blum'in sözüne bir de tersten bakalım. DNA çok şey, fakat her şey değil. Bir önceki bölümde konuştuğumuz gibi anne babanın çocuğuyla kurduğu ilişki, birlikte geçirdikleri anlar, çevresel koşullarını iyileştirmek için yaptıkları şeyler, bunların her biri de önemli tuğlalar ve hepsi çok kıymetli.

 

Başlangıçta mizacı müzikteki makama benzetmiştik, belki başka bir benzetme de değişebilirliği daha iyi vurgular. Kişiliği bir bahçeye, mizacı da doğa koşullarına benzetebiliriz. Kendi haline bıraksak da tabiat bahçeyi bir yerlere doğru götürecek.

 

Ama iklimi, rüzgarı, toprağı iyi tanırsak, ne buralarda iyi yetişir, ne tür zorluklar vardır bunları bilirsek, çok daha keyifli bir bahçe yaratabiliriz. Belki bölümler ilerledikçe burada konuştuklarımız da bahçeye minik bir damla olur. Bitirmeden önce ilk bölümün ardından güzel şeyler söyleyen, şans dileyen, yapıcı önerilerde bulunan, podcast'i yakınlarına tavsiye eden herkese ve bu bölümün sonuna dek bana eşlik eden sizlere çok teşekkür ederim.

 

Geri bildirimler yola devam etmek için çok motive edici oldu. Bir sonraki bölümde çevrenin ve geçen zamanın kişiliği nasıl etkilediğinden bahsedeceğiz. Görüşmek dileğiyle.

 

 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page