top of page

4. İyi ebeveyn olma kaygısı

Bölümü Dinlemek İçin Bağlantılar:



Otomatik Oluşturulmuş Bölüm Metni:

Merhaba, hoş geldiniz. İlk üç bölümü geride bıraktım. İncelerken şunu gördüm.

 

Dinleyicilerin bir kısmı kişilik gelişimi konusunu çocuğumuz için ne yapabiliriz sorusuna yanıt arayarak dinliyor. O yüzden bu bölümü çocuk yetiştirme ve yarattığı kaygıları ayırmayı düşündüm. Ben ortaokuldayken müzik öğretmenimiz eşinin gebe olduğunu ve anne karnındaki bebeklerine zeka gelişimi için klasik müzik dinlettiklerini söylemişti.

 

Sonradan o çocuk zeki oldu mu bilmiyorum. Ama oğlumuz doğduktan bir iki ay sonraydı bu işin bir aslı var mı yoksa mit mi diye araştırmıştım. Bebeklere müzik dinletmenin zekayı geliştireceği fikri ilk kez 90'ların başında yayılmış.

 

Önce Nature'da Mozart dinleyen üniversite öğrencilerinin bazı uzaysal akıl yürütme testlerinde daha başarılı olduğunu söyleyen bir araştırma makalesi yayınlanmış. Aslında bu çalışma bebeklerle bile yapılmamış. Hatta yazarlar bu etkinin sadece kısa süreli olduğunu ve genel zekaya bir etkisi olmadığını da söylüyor.

 

Ama makaleden sonra aynı Piston Aşağı İndi olayındaki gibi klasik müzik dinlemenin bebeklerde zekayı geliştirdiğine dair söylenti acayip hızda yayılmış. Gazeteler bu çalışmadan bahsetmiş, kitaplar yazılmış. Amerika'da Georgia eyaletinde her bebeğin ailesine müzikçeler ve klasik müzik CD'si hediye edelim, halkımız zeki olsun diye bütçe teklifi verilmiş.

 

Tabii ki sonradan farklı ekipler küçük çocuklarla da aynı şeyi araştırmış. Ama kayda değer bir etki bulamamışlar. Nihayetinde bugün elimizde bebeğe klasik müzik dinletmenin zekada kalıcı bir iyileşmeye yol açtığına dair herhangi bir kanıt yok.

 

Bu mitin bu kadar yayılmasında büyük ihtimalle bebeğe müzik dinletmenin çok kolay olması da etkilidir. İnsan vakit bile harcamadan sadece bir tuşa basıp çocuğun zekasını arttırabileceği bir yöntemin çalışacağına inanmak istiyor. Üstelik bir yan etkisi de yok.

 

Başka araştırmacılarda müziğin geçici etkilerinden faydalanmayı düşünmüşler. Mesela bebekleri sakinleştirmek ve rahatlatmak için müziği kullanabilir miyiz? Bunu araştıran bazı çocuk doktorları ve hemşireler, yoğun bakımda takip edilmek zorunda kalınan prematüre bebeklere müzik dinletiyorlar. Bu şanssız bebekler hem erken doğmuşlar, hem de rahat ev ortamında değil sürekli ışık ve gürültünün olduğu stresli bir ortamda kalıyorlar.

 

Tabii ev ortamını yerine tutmaz ama acaba bebeklere müzik dinletmek biraz olsun streslerini azaltır mı? Böylece belki çocuğun beyin gelişimine de dolaylı bir katkısı olur. Bunu incelemek için doğal olarak yoğun bakımda yatan bir grup bebeğe müzik dinletip, öteki gruba dinletmeyeceğiz. Sonra da iki grubun stres düzeyini karşılaştıracağız.

 

Ya da istersek bebeklere farklı türde müzikler dinletip hangisinin daha etkili olduğunu da araştırabiliriz. Peki küçücük bebeğin stresinin bir miktar azalıp azalmadığını nereden anlayacağız? Stres altında vücutta kortizol hormonu artıyor. Dolayısıyla bebekler müzik dinlediğinde tükürüklerinde kortizol seviyesi düşüyorsa stres azalıyor diyebiliriz.

 

Bu araştırmaları anlatması kolay ama planlaması ve yapması o kadar kolay değil. Çünkü her zamanki gibi kontrol etmeniz gereken çok sayıda faktör var. Sonuçlarda taraflılık olmasın diye müzik dinleyen ve dinlemeyen bebeklerin cinsiyetleri, kaç haftalık doğdukları, kiloları, genel sağlık durumları açısından zaten birbirinin aynı olması lazım.

 

Müziği nasıl dinleteceğiniz de sorun. Kulaklıkla dinletirseniz basınçla bebeğin kulağına zarar verme veya enfeksiyon riski var. Hoparlörle dinletirseniz her çocuğun eşit duyduğundan emin olmak zor.

 

Mesela ilk yapılan çalışmaların bazılarında şu düşünülmemiş. Bir grup bebeğe müzik dinletiyorlar, dinlemeyenlere göre stresleri düşük çıkıyor. Ama bunlar klasik müzik dinlediği için mi rahatladı yoksa yoğun bakım gürültüsünü duymadıkları için mi bilemiyoruz.

 

Mesela herhangi bir pop şarkısını çalsaydık da aynı şey olur muydu? Ya da hiçbir şey çalmadan sadece kulaklık takıp gürültüyü kesseydik? Sonuçta içlerinde Türkiye'nin de bulunduğu bir sürü farklı ülkede yapılan onlarca çalışmayla bazı tür müziklerin gerçekten de stres azaltmada etkili olduğu anlaşılıyor. Temponun yavaş olduğu, sesin kalınlık, incelik, alçaklık, yükseklik açısından pek fazla değişmediği ve basit bir melodinin sürekli tekrar ettiği müzikler en iyisi. Bu aslında hemen her kültürde çocuklara söylenen ninnilerin ortak bir tarifi.

 

Yani onca titiz araştırma, harcanan paralar ve dünya kadar emeğin sonunda vardığımız yer bebeklerin ninni söyleyince rahatlayıp uyuduğu. Tabii sonucun bu kadar geleneksel bir şeye ulaşması çalışmaların değerini düşürmüyor. Binlerce yıldır pratikte zaten yapılanın bilimsel dayanağı olduğunu göstermek de değerli bir şey.

 

Müzik için olan çalışmaların benzerleri çekmeyen radyo sesi beyaz gürültü içinde yapılmış. O da çocukları rahatlatıyor. Biliyorsunuzdur bu etkinin bebeğin anne karnındayken duyduğu aorttaki kan akımı sesine benzemesinden kaynaklandığı düşünülüyor.

 

Muhtemelen çocukları uyuturken pişşş pişşş yapmak da benzer bir ses olduğundan yaygınlaşmıştır. Bebeklerin sallanınca ya da arabaya binince uyumalarının da doğum öncesinde sürekli anneyle birlikte hareket etmeye alışık olmalarından kaynaklandığı tahmin ediliyor. Sonuçta güvende olduğu ortamı hatırlatacak şeyler bebeği rahatlatıyor.

 

Burada büyüklerimiz ne yaparsa doğru yapar, başka bir şeyde gerek yok demeye çalışmıyorum. Zaten büyüklerimizin her yaptığı doğru da değil. Mesela ben çocukken okulda bit salgını oldu ve bitlenmiştim.

 

Bitler ölsün diye kafama sinek ilacı sıktıklarını hatırlıyorum. Tıp fakültesi 5. sınıftayken enfeksiyon stajında bir menenjit hastası görmüştük. Adamda her türlü araştırmayı yapmışlar ama bir türlü menenjitin sebebini bulamamışlardı.

 

Menenjit beyin zarlarının iltihabı ve genelde bakteriler ya da virüslerden kaynaklanıyor. En sonunda adamın bit için kafasına sinek ilacı sıktığı anlaşılmıştı. Hocalar vizitte kimyasal menenjit mi oldu acaba diye tartışıyordu.

 

Ben de içimden ulan şansa yaşıyorum diye düşünmüştüm. Kişiliği etkileyen faktörlerle ilgili bilimsel kanıtı elde etmenin zorluğundan çok defa bahsettik. Sağlıklı çıkarımlar yapabilmek için çok fazla kişiyi çok uzun yıllar takip etmek gerekiyor.

 

Bu yüzden insanlığın binlerce yıldır deneyerek işlediği gelenekler çok değerli. Babil'de bulunan ve M.Ö. 2000'li yıllara ait olduğu anlaşılan yazılarda bile ninnilerden bahsediliyor. Zaten bunun öncesine ait çok fazla yazılı kaynak da yok.

 

Bugün tıraş edip yıkasak, güzelce giydirsek sokakta kimseye garip gelmeyecek homosapienslerin yaklaşık 60 bin yıldır dünyada olduğu düşünülüyor. Bulunan ilk yazılarda bile ninnilerden söz edildiğine göre bebeğe şarkı söylemenin etkisinin çok uzun süredir zaten doğal ortamda test edilerek bugünlere geldiğini söyleyebiliriz. Tabii pışpış ve ninni kadar evrensel olarak yerleşmiş gelenek sayısı çok fazla değil.

 

Konuya ilgi duyuyorsanız New York Üniversitesi'nden Selçuk Şirin Hoca'nın Yetişin Çocuklar kitabını kesinlikle öneririm. Hoca kitabın başında eskiden mahalle ve köy kültüründe aileler arası etkileşimin fazla olması nedeniyle çocuk yetiştirmenin daha kolay olduğunu söylüyor. Topluluğun her mizaçtan çocukla ilgili deneyimi olduğundan insanların akranlarıyla ve büyükleriyle iletişimi içlerini rahatlatmak için yeterli oluyor.

 

Hem kolayca birçok kişiye danışmış ve fikir almış oluyorlar. Ama günümüzde anne babalar daha yalnız. O nedenle birçok kişi acaba yanlış mı yapıyorum, neyi daha iyi yapabilirim diye bilgi arayışında.

 

Ve bu bilgileri kendilerini ve çocuklarını hiç tanımayan kişilerin genel önerilerinden çıkarmaya çalışıyorlar. İnsanların telaş içinde bilgi aradığı alanlarda mesleki bilgilerinizle yayın yapmada büyük bir tuzak var. Herkes için geçerli bilgiler sınırlı olduğundan üzerinizdeki ilgiyi sürdürebilmek için bir yerden sonra mecburen sınırları zorlamaya başlıyorsunuz.

 

Bunu sanırım en net pandeminin başında gördük. Önerilerin ayarı çok kısa sürede kaçtı. Mesela bu bölüm için de dinleyenlerin çoğu zaten müziğin IQ'u arttırmadığını, en rahatlatıcı müziğinin ne olduğunu, bebek sallamanın anne karnına benzediğini çok defa duymuştur.

 

O yüzden dinleyenlere özgü bir şeyler sunabilmek adına çocuk gelişimi konusunda yayın yapan kişiler farkında olmadan dahi sınır ihlalleri yapabilir. Ebeveynlerin her şeyi doğru yapmayla ilgili telaşı başka bir araştırma alanında kapısını açmış. Her akım kendi karşı akımını da oluşturduğundan 90'ların ikinci yarısına itibaren başta Amerika'da çocuğun üzerine aşırı titremek, her şeyi planlayarak yapmanın zararlı olabileceğine dair yayınlar da başlıyor.

 

Bu konuda en çok kullanılan terimler aşırı yoğun ebeveynlik ya da helikopter ebeveynlik. Yani helikopter gibi sürekli çocuğun tepesinde gezinen, her yapacağına karar veren, daha yaygın tabirle proje çocuk yetiştiren ebeveynler. 2022 yılında yayınlanan bir derleme yazısında yazarlar helikopter ebeveynlerin çocuklarında ansiyete ve depresyon riskinin daha yüksek bulunduğunu söylüyor.

 

Ama şunu da eklemişler, kesin sonuca varmak bugüne kadarki verilerle mümkün değil. Çünkü helikopter ebeveynlerin kendileri de muhtemelen kaygılı kişiler. O yüzden belki de çocuk genetik etkenlerin ve anne babasının sürekli diken üstünde hissedip ona göre davranmasının etkisiyle kaygılı ve depresif olmuştur.

 

Bilmiyoruz. Ama bu haberi süsleyip halanca dergide yayınlanan bir makaleye göre proje çocuklar depresif oluyor. Hatta abartıp çok başarılı bile olsalar bir türlü mutlu olamıyorlar diye de sunabiliriz.

 

Klasik müzik örneğindeki gibi hem akla yatkın bir fikir hem de helikopter olmamak fazla bir emek istemiyor. O nedenle ilgi çekmesi muhtemel. Belki doğrudur da ama belki de söylediğimiz hiçbir işe yaramıyordur ve sadece kaygılı ebeveynlerin kaygılarına bir yenisini daha ekliyordur.

 

Benim önerim aslında bu kanalın temel mesajı bu. Bir bilgiyi kimden ve nereden almış olursak olalım kendi akıl süzgecimizden geçirmek. Eşim ve ben aynı yaştayız.

 

Bizim bebeklerimizde bir yaşında sonra bebeklerin emzirilmemesi gerektiği yaygın olarak söyleniyormuş. İkimizin annesi de bunu çok iyi hatırlıyor. Bugün 12 aydan sonra emzirmenin zararlı olduğuna dair hiçbir kanıt yok.

 

Çok deneyimli ve uzman kişilerin çok iyi niyetle söylediği şeyler bile bazen aşırı iddialı hatta yanlış olabilir. Aklınızda çocuk yetiştirmeyle ilgili sorular varsa bunları size ve çocuğunuza özgü bir değerlendirme yapabilecek, işine ehli biriyle görüşerek yanıtlamak, hatta imkan varsa birden fazla görüş alıp en son kendi aklınıza ve deneyiminize dayanarak karar vermek en sağlıklısı olur. İlk yıllarda bebeklerin beyni sünger gibi.

 

Etraftaki her şeyi çok hızlı emebiliyor. Ama sünger aynı zamanda esneyip kendi şeklini de koruyabilen bir şey. Çocuklar dirayetli oluyor.

 

Hatalarımız illaki olacaktır. Benim beynime sinek ilacı sıkmışlar. Yine de bugün idare ediyorum.

 

Her şeyi kusursuz yapmak mümkün değil. Zaten hayat kusursuz bir yer değil. Hatta yaşamında belli bir düzeyde zorluk yaşayan kişilerin, hiç yaşamayanlara göre daha esnek ve psikiyatrik açıdan daha sağlıklı olduğunu söyleyen yayınlar da var.

 

Bu arada bir dipnot. Bölümde bir yayından bahsettiğimde, isteyen olursa en azından özetini okuyup aklına yatacak mı baksın diye açıklamalar kısmına bağlantısını ekliyorum. İsterseniz oradan göz atabilirsiniz.

 

Zorunlu hizmetimizi yaparken çocuk psikiyatrisi arkadaşım Senay, tıp vakitesinden ev arkadaşım Canberk'e, ''Sen iyi birisin, eşin de iyi birine benziyor. Merak etme çocuğunuz da iyi biri olur.'' demişti. Bu sözü bayağı seviyorum.

 

Hayatta birçok şey otomatik olarak yolunu buluyor. Çocuğunu önemseyen, onu dinleyen ve anlamaya gayret eden, neyi daha iyi yapabileceğine kafa yoran ebeveynler, farkında olmadan bazı yanlışlar yapsalar da belki yine farkında olmadan telafi de edeceklerdir diye düşünüyorum. Tüm dinleyicilerimize ve varsa çocuklarına sağlıklı günler dilerim.

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

 

 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


bottom of page