6. Serotonin mutluluk hormonu mu?
- Cenan Hepdurgun
- 5 Kas 2024
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 30 Kas 2024
Bölümü Dinlemek İçin Bağlantılar:
Otomatik Oluşturulmuş Bölüm Metni:
Merhaba, ne biliyorsa hoş geldiniz. Bu bölümün konusu serotonin. Serotonin çoğu antidepresanın hedefi olan, bu nedenle ismi çok fazla duyulan bir molekül.
Serotonin karmaşık dünyasını basitleştireceğiz ve günlük konuşma dilinde ele alacağız. Bunu yaparken önce serotoninin çalışma şeklini konuşacağız. Daha sonra şu sorulara yanıt arayacağız.
Serotonin mutluluk hormonu mu? Başlıkta yazdığı gibi. Depresif hissediyorsak serotoninimiz eksik olduğundan olabilir mi? Ya da tam tersi, vücudumuza bol bol serotonini alsak daha mutlu olur muyuz? Ve duygu durumumuzu etkilemesi dışında serotoninin başka görevleri de var mı? Ben Cenan, psikiyatri uzmanıyım. Bu kanaldaki yayınlarda insan zihnini derinlemesini ele alıp gündelik davranışların kökenlerini açıklamayı, böylece hem kendinizi hem de çevrenizdeki insanları daha iyi anlamanıza yardımcı olmayı hedefliyoruz.
Beş bölümü geride bıraktık. Bu bölümde öncekilere göre nörobilim yoğunluğu oldukça fazla. Ama anlaşılır olsun diye biraz daha sohbet tarzında konuşacağım.
Çünkü şöyle düşündüm. Podcastleri insanlar çoğu zaman tam konsantrasyona değil, başka bir şeylerle uğraşırken dinliyor. O yüzden sohbet havasında cümlelerim kusursuz olmayabilir ama hem daha kolay dinlenir hem de akılda daha çok şey kalır.
Şimdi önce serotonin nasıl çalışıyormuş gözünüzde canlanabilmesi için yine bir benzetmeyle ele alalım. Vücudumuz dev bir sanayi şehri olsun. Bu şehrin farklı bölgeleri de farklı organları temsil ediyor.
Mesela beyin bölgesi, bağırsak bölgesi, karaciğer böbrek bölgesi gibi. Bu bölgelerdeki her bir iş yeri de bizim hücrelerimiz olsun. Beyin bölgesinde bir serotonin fabrikası var.
Bu fabrika serotonin üretiyor. Serotonin de kırmızı renkte bir anahtar. Ama bu anahtarın kanatları var.
Aynı Harry Potter filmindeki Snitch gibi etrafa serbestçe uçuşabiliyor. Bu fabrikadan serotonin salınacağı zaman bir görevli fabrikanın kapısından çıkıyor. Elinde bir kafes var ve bu kafesin içinde uçuşan onlarca belki yüzlerce kırmızı anahtar var.
Adam elindeki kafesin kapağını açıyor ve tüm serotoninler ortalıkta uçmaya başlıyor. Beyin bölgesindeki bazı dükkanların önünde yine kırmızı renk formalar giymiş anahtarları yakalamaya çalışan görevliler var. Bu görevlilerin ismi de serotonin reseptörü.
Ortalıkta uçuşan sapsarı dopaminler, yemyeşil gültamatlar bu kırmızı yakalayıcılar için hiç anlam ifade etmiyor. Görmüyorlar bile. Bunların amacı kırmızı anahtarları yakalayıp hemen arkalarındaki kırmızı kapıları açmak.
Burada çok önemli bir nokta var. Havada uçan bütün serotoninler birbirinin aynısı. Ama kırmızı formalı reseptörler tek tip değil.
Beyinde yedi farklı tip de serotonin reseptörü var. İsimleri kolay 1-2-3-4-5-6 diye gidiyor. Bu sayılarda reseptörlerin isimleri forma numarası şeklinde sırtlarında yazıyor olsun.
Diyelim ki bir dükkanın önünde bekleyen kırmızı formalı biri önünde uçan serotoninlerden birini havada yakaladı ve arkasındaki kırmızı kapıyı açıp içeriye girdi. Formasında ne yazdığına göre içeride bir iş yapacak. Örnek olarak söylüyorum.
Mesela formasında bir yazanlar genelde girdikleri dükkanda işleri yavaşlatıyorlar. İki yazanlar tam tersi işleri hızlandırıp arttırıyorlar. Üç yazanlar kapının önündeki tuz şuvallarını işte sodyum, potasyum gibi içeridekilere taşıyorlar ve oraya malzeme sağlıyorlar gibi.
Hatta detayı önemli değil. 1A, 1B, 2A, 2B gibi alt tipler de var. Hepsinin görevi kendisine özgü.
Özetle şunu anlatmaya çalışıyorum. Serotonin tek ama onu yakalayan reseptörlerin görevleri farklı ve yol açtığı sonuçlar da çok farklı. Bizim benzetmeden farklı olarak serotonin etkilediği hücrelerin sayısı 3-5 dükkan kadar değil.
Her insanın beyninde milyarlarca serotonin reseptörü içeren nöron var. O nedenle gördüğünüz gibi sistem çok kompleks. Beyinde bir mutluluk merkezi var ve serotonin orayı çalıştırıyor gibi bir şey yok.
Serotonin bazı yerleri çalıştırıyor, bazı yerleri tam tersi yavaşlatıyor. Hatta serotonin sadece beyinde de yok. Mesela bağırsaklarımızda beyindekinden çok çok daha fazla serotonin var.
Bağırsak bölgesinde de dev gibi binalar, binlerce memur sürekli serotonin anahtarları üretip ortalığa salıveriyorlar. Yalnız beyin bölgesinin diğer bölgelerden çok önemli bir farkı var. Bu bölgenin etrafında devasa bir tel örgü gerilmiş.
Ve biz bu tel örgüye kan beyin bariyeri diyoruz. Her şeyin girip çıkmasına izin vermiyor. Serotonin de bu bariyerden geçemiyor.
O nedenle bağırsakta üretilen serotoninlerin beyindeki reseptörleri doğrudan etkilemesi mümkün değil. Beyin ayrı, bağırsak ayrı çalışıyor. Peki bu kadar karmaşık bir mekanizma varken serotoninin mutluluk hormonu olduğu lafı nereden çıkmış ve nasıl bu kadar yaygınlaşmış? Bugün çıkıp sokakta röportaj yapsak, 100 kişiye sorsak serotonin hiç duydunuz mu nedir bu diye, en çok herhalde mutluluk hormonu lafını duyarız.
Başta da söyledik, bu mit serotonini artıran ilaçların antidepresan etki göstermesinden kaynaklanıyor. Aslında psikiyatride birçok keşif böyle. Önce tesadüfen bir ilacın bir şeyin şifası olduğu bulunuyor.
Daha sonradan o hastalığın kimyasal mekanizması ilacın etkili olduğunun bilinmesi üzerinden açıklanmaya çalışılıyor. Serotonin mutluluk hormonu demek yanlış olur, bunu anladık. O zaman antidepresanlara mutluluk ilacı diyelim mi? O da tam olarak doğru değil çünkü depresyon iyileşmesiyle mutlu olmak aynı şey değil.
Ayrıca antidepresanlar başka yerlerde de kullanılıyor, kaygı bozukluklarında, obsesyonlarda, yeme bozukluklarında falan. İlla bir şey ilacı diye basitleştirmek gerekecek olsaydı ben onlara kafaya takmama ilacı derdim. Kişi neyi kafaya takıyorsa ona iyi geliyorlar, o nedenle çok farklı psikiyatrik bozukluklarda kullanılabiliyorlar.
O halde serotonini artıran ilaçlar depresyonu iyileştiriyorsa, diyelim ki serotonin molekülünü laboratuvarda elde ettik, bunu boş kapsüllerin içine dolduralım ve hastalara içirelim. Aynı işi görür mü? Hayır, çünkü, bunun sebebini konuştuk, serotonin kan beyin bariyerini geçemiyor. Fakat bir detay var burada.
Serotonin kendisi geçmese de onun ham maddesi olan aminoasit triptofan kan beyin bariyerini geçebiliyor. Mesela triptofansız diyette beslenenlerde depresyon geliştiği ya da triptofan takviyesi yapmanın depresyona iyi gelebildiğine dair kanıtlar var. Ama bu kanıtlar ilaçların kanıtları kadar tutarlı değil, sonuçlar biraz daha belirsiz.
Peki ilaçlar nasıl işe yarıyor? Az önceki benzetmemize dönelim. Vücudumuzun bir sanayi şehri olduğu ve beynimizin orada bir bölge olduğu benzetmeye. Burada diyelim ki bir kırmızı formalı serotonin reseptörü anahtarı kaptı, içeriye girdi, kendi iş yerinde görevi neyse onu yaptı.
Daha sonradan bu reseptör kapının önüne geri gelip elindeki anahtarı bırakıyor, anahtar tekrar havada uçmaya başlıyor. Başlangıçta serotoninlerin salıverildiği serotonin fabrikası vardı. Bu fabrikanın bir grup görevlisi de ortalıkta uçuşan serotoninleri toplayıp geriye fabrikaya döndürüyorlar.
Gerek olduğunda tekrar serotoninlerin salınması için. Antidepresan ilaçların çoğunluğu bu serotoninleri toplayıp fabrikaya geri getiren görevlileri baskılıyor. Böylece ortamda uçuşan serotonin miktarı artmış oluyor ve serotonin etkisi artıyor.
Bu sayede ilaçlarla daha hedefe yönelik bir serotonin artışı sağlanmış oldu. İlaçlara bir sonraki bölümde daha yakından bakacağız. Biz şimdi serotoninin çalışmasına dönelim.
Sonuçta bu karmaşık mekanizmada milyarlarca serotonin nöronu ne iş yapıyor? Görevleri çok çeşitli. Duyguların düzenlenmesinin yanında, hafızada, ödüllendirmede, ağrının düzenlenmesinde, uyku-uyanıklık döngüsünde, iştahta, cinsel işlevlerde, çok farklı alanlarda etkileri var. Bunların hepsini bilmemize gerek yok.
Biz psikiyatrik bozukluklarda en çok rol oynayanları konuşacağız. Bir önceki bölümde amigdaladan bahsetmiştik. Amigdala beynimizin daha ilkel alt bölümlerinde yer alıyor.
O nedenle amigdala ve ilişkili bölümlere birlikte alt beyin demiştik. Alt beynimiz kaygı, korku, öfke gibi olumsuz duygularda bir alarm gibi çalmaya başlıyordu. Burada bulunan bir numaralı, bir forma numaralı serotonin reseptörleri eğer çalışırlarsa, bu alarmın hassasiyetini düşürüyorlar.
Bu sayede artık alarm olur olmaz şeylere çalmamaya başlıyor. Aynı kalpteki beta blokörler gibi, orada da gereksiz yere hızlı çarpan kalbi, beta blokör ilaçlar yavaşlatıyorlar ve çarpıntıyı önlüyorlar. Bu da benzer bir mekanizma.
Bu sayede serotonin, depresyon, anksiyete, obsesif komprosif bozukluk gibi, olumsuz duyguların sağlıksız derecede fazla olduğu bozukluklarda bir yatıştırıcı etki sağlıyor. Yine geçen bölümde konuşmuştuk, öfkeyle kalkan zararla oturur lafında bizi harekete geçirmeye çalışan, saldırgan hale getiren yer alt beynimizdi. İşte alt beyni yatıştırmak, aynı zamanda dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu gibi hastalıklar da dürtüsel yani fevri hareketleri önlemeye de yardımcı oluyor.
Mesela şiddet içerikli suç işleyenlerde serotonin yeterince çalışmadığını gösteren bazı araştırmalar var. Ama bu serotonini ne kadar arttırırsak o kadar çok fayda gibi bir şey anlamına gelmiyor. Çünkü bazen de serotonin reseptörlerine uyarmak kötü sonuçlara yol açıyor.
Mesela bazı bağımlılık yapıcı maddeler serotonini uyararak halüsinasyonlara yol açıyorlar. Şizofreni gibi bazı hastalıklarda da serotoninin çalışmasını önleyen ilaçlar faydalı olabiliyor. Özetle serotonini arttıran ilaçlar birçok psikiyatrik bozuklukta düzelme sağlayabilir.
Ama bu ona mutluluk hormonu demeyi gerektirmez. Milyarlarca hücre üzerine karmaşık etkileri olan bir molekül serotonin. Bu karmaşıklık hem beynin hem de genel olarak vücudun farklı yerlerinde farklı reseptörler olmasından kaynaklanıyor.
Serotonin etkisini arttırmak her zaman iyi sonuç vermiyor. Bazen sağlıksız sonuçları da olabiliyor. O nedenle bazı ilaçlarda serotonini bloke ediyorlar.
Bölümü bitirirken işin yarı magazinsel kısmına bir bakalım. İki sene önce, 2022 yazında Nature'ın moleküler psikiyatri dergisinde bir makale yayınlandı. Moncrief diye bir araştırmacı 50 yıldır depresyonla serotonin ilişkisini inceleyen çalışmaları derlemiş ve dev bir analiz yapmış, bunun sonuçlarını yayınladı.
Ve binlerce çalışmanın vardığı noktada bugün depresyonda serotoninin çalışmadığına dair yeterli bir kanıt olmadığını söyledi. Ve ortalık gerçekten karıştı. Bu makale, bu konuşmayı hazırlarken kontrol ettim, tam 1.300.000 kez indirilmiş.
Bu bilimsel bir dergi için çok çok çok büyük bir sayı. Mesela aynı dergideki makallelerin ortalama okunma sayısı 10-20 bin arasında. Yani bu 100 kat daha fazla okunan bir yazı olmuş.
Moncrief, hayatını depresyonda serotonin hipotezini çürütmeye adamış bir kişi. İlaç firmalarını suçluyor. Diyor ki bunlar depresyonun psikolojik yönünü görmezden geliyorlar, her şeyi kimyasal etkiye bağlıyorlar ve bize serotonin satmaya çalışıyorlar.
Bununla ilgili medyada çok konuşuyor, kitap yazıyor. Aslında bana sorarsanız kendisi de serotonin hipotezi karşıtlığından bir kazanç elde etmiş oluyor. Bu makale çok ses getirdi ve arkasından geçen 2 yılda karşı görüşü savunan bir sürü araştırmacı da yayınlar yaptı.
Ki bu araştırmacılar çok önemli isimler, alanda sözü geçen isimler. Bazıları analizin çok taraflı olduğunu, Moncrief'in işine gelmeyen yerleri göz ardı ettiğini söyledi. Bazıları bağırsaktaki serotoninle beyindeki yeterince iyi ayrılmamış bu analizde, o yüzden sonuçlar yanıltıcıdır dedi.
Bazıları da depresyonda serotoninin eksik olması ayrı bir şeydir, antidepresanların işe yaraması ayrı bir şeydir, bu ikisini karıştırmamak gerekir dedi. Ben en çok bu son söylediğim görüşe katılıyorum. Mesela baş ağrıyan bir insana aspirin verirken, bunun vücudunda aspirin eksikliği varmış demiyoruz.
Ama aspirin baş ağrısını sonuçta geçiriyor. Muhtemelen antidepresanlar da öyle çalışıyor. Depresyonda serotonin eksik mi bilmiyorum, zaten dünyada kimse kesin olarak bunu bilmiyor.
Ama antidepresan ilaçların doğru indikasyonlarla çok kişiye fayda sağladığını sayısız kez gördüm. Antidepresan kullanmanın herhangi bir zararı olur mu? Tabii ki her ilaç gibi onların da zararı olabilir, özellikle de uygunsuz kullanımında. O yüzden bir sonraki bölümde kafaya takmama ilaçlarını, antidepresanları hem etkileri hem yan etkileriyle ele alacağız.
Sonraki bölümde görüşmek üzere.
Commenti